Yaşasın Tam Bağımsız Demokratik Türkiye.
Cumhuriyet’in ilanından sadece 4 ay sonra, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 3 Devrim Yasası, Cumhuriyetimiz’in Laik demokratik hukuk devleti niteliğinin ve Kemalist Aydınlanma Devrimleri’nin temelidir.
Haber giriş tarihi : 02-03-2023 | 19 : 44 35
Haber güncelleme tarihi : 03-03-2023 | 09 : 00 00
Cumhuriyet’in ilanından sadece 4 ay sonra, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 3
Devrim Yasası, Cumhuriyetimiz’in Laik demokratik hukuk devleti niteliğinin ve Kemalist
Aydınlanma Devrimleri’nin temelidir.
1) Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlıklar) ile Erkanı Harbiye
Vekaletinin kaldırılarak, yerlerine Başbakanlığa bağlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığının kurulmasını sağlayan 429
sayılı Yasa.
2) 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) Yasası.
3) Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasa.
Diğer Devrim Yasaları ile birlikte mevcut anayasamızın 174. Maddesi ile koruma
altında olmalarına karşın, yazık ki, günümüzde bu 3 yasadan Halifeliğin kaldırılması
dışındakiler adeta fiilen yürürlükten kalkmış, hatta hukukçu kimlikli kimi densizlerce kadük
oldukları bile ifade edilir olmuştur. Halifelik bile, ara ara emperyalistler ve kadim
işbirlikçilerince gündeme taşınmaya çalışılmaktadır.
429 sayılı yasa ile kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne hale geldiği ortadadır. Bu
kurum son dönemde nerede ise kendini Şeyhülislam sananlarca yönetilmekte, akıl, bilim
ve çağ dışı, dayanaksız fetvaları ile milleti çileden çıkarmaktadır.
Keza Vakıflar Genel Müdürlüğü de benzer durumdadır. Son yıllarda hemen bütün
tarikat ve cemaatler vakıf (ya da dernek) adı altında örgütlenmişlerdir. Bunların büyük
çoğunluğunun başlıca faaliyetinin ise, eğitimi ele geçirmek ve Laik Cumhuriyetin altını
oymak olduğu, belki de yalnızca sorumlu devlet kurumları tarafından görül(e)memektedir.
Yine 429 sayılı yasa ile kurulmuş olan Genel Kurmay Başkanlığı ise, 15 Temmuz
sonrası adeta ordu ile bağlantısı kesilmiş durumdadır. Genel Kurmay Başkanı Anayasaya
göre TSK’nın komutanıdır, ama Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Milli
Savunma Bakanlığına bağlandığından, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları da İçişleri
Bakanlığına bağlı kalmaya devam ettiğinden, komuta edecek kuvveti bulunmayan sembolik
bir makama dönüşmüştür.
3 Mart yasalarının görece en önemlisi kuşkusuz 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Eğitim
Birliği) yasasıdır.
Yasanın amacı; eğitimi çok başlılıktan kurtarmak, milli nitelikte tek disiplin altında
yürütülmesini sağlamak, tek tip insan değil, oluşturacağı laik ve bilimsel Milli Eğitim
Sistemiyle “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” yurttaşlar yetiştirmek olarak belirlenmiştir.
3 Mart 1924 tarihinde karşı karşıya olunan eğitim tablosu, iç acıtıcı, yüz kızartıcıdır.
Osmanlıdan devralınan ilkokuldan üniversiteye toplam öğrenci sayısı nüfusun sadece
% 2,8’i (toplam 347 bin 821) okur-yazar oranı ise % 3,5 dir ( Erkeklerde % 7, kadınlarda %
0,4 ). Milletin 600 yıl konuştuğu dilin alfabesinden yoksun bırakılarak cehalet çukuruna terk
edilmesi ve ilkokuldan üniversiteye (medreseye) verilen eğitimin utanç verici zavallılığı
yanında; Tevhidi Tedrisat yasası çıkarıldığında tarikatlara ait 479 medresenin her birinin
kendi inançları doğrultusunda çağ, akıl ve bilim dışı eğitim(!) verdikleri de unutulmamalıdır.
(Ne acıdır ki, bugün artık ne sayıları, ne kaç çocuğumuzun bunların elinde olduğu biliniyor,
ne de bunu merak eden bir devlet anlayışı görülüyor.) Yanısıra, çeşitli Hıristiyan
mezheplerine bağlı ve farklı ülkelerin kontrolündeki misyoner okulları da ayrı ve ciddi bir
sorundu. Osmanlı’dan devralınan devlet denetimindeki Lise (İdadi) sayısının sadece 23
olduğu ülkemizde Amerikalılara ait 435, Fransızlara ait 94 (22 bin 425 öğrenci), İngilizlere
ait 30 (2996 öğrenci), Almanlara ait 10 (1600 öğrenci) İtalyanlara ait 4, Ruslara ait de 3 okul
vardı. Yabancıların denetimindeki bu okullar başlangıçta azınlık çocuklarını okutmak
amacıyla açılmışlarsa da - daha nitelikli eğitim verdikleri için - giderek Türk çocuklarını da
eğiten misyoner okullarına dönüşmüştü. Ortaokul ve Lise eğitimi verilen bu okullarda
okuyan Türk öğrencilerinin tüm Türk öğrencilere oranı; 1900 yılında % 15 iken, 1910 yılında
% 60’a, 1920’de ise % 75’e ulaşmıştı. Yani Cumhuriyet ilan edildiğinde ortaokul ve
liselerdeki her 4 öğrencimizden 3’ü bu misyoner okullarında okuyordu.
Devlet okulları, medreseler, misyoner okulları ve daha adı, amacı bilinmeyen sayısız
“eğitim” kurumu, nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen karmakarışık bir eğitim sistemi…
Tevhid-i Tedrisat Yasası işte bu tabloyu değiştirmek için çıkarıldı ve hızla değiştirdi.
Bu da başta tarikat ve cemaatler olmak üzere bütün Cumhuriyet düşmanlarını, misyonerleri
ve emperyalist devletleri karşısında buldu.
Harf Devrimi, okuma yazma kursları, Millet Mektepleri, Üniversite Reformu hep bu
devrimin bütünleyici adımları idi.
En büyük adım ise, köy çocuklarını eğitmek için kurulan, ilk tohumu Atatürk’ün 1936
Köy Eğitmenleri Kursları ile ekilmiş olan Köy Enstitüleri ile atıldı. Ne yazık ki bu büyük ve
özgün devrim çok başarılı olmasına karşın karşı devrim güçleri tarafından kısa sürede yok
edildi. Türk Ulusu büyük önderini erken yitirmenin ilk bedelini dünyada örnek gösterilen
Kemalist Eğitim Devriminin geri döndürülmesinin başlangıcı olan Köy Enstitülerinin
kapatılmasıyla ödedi.
Bu tarihten sonra imam okulları, tarikat okulları, misyoner okulları hızla her tarafı
kaplamış, parasız ve laik eğitimin yerini paralı ya da dini eğitim almış, müfredat
bilimsellikten uzaklaştırılarak dinselleştirilmiştir.
Bugün ülkemizde Nurcusu, Süleymancısı, Menzilcisi, İsmail Ağacısı, Amerikancısı,
İngilizcisi, Fransızcısı her dilden, her dinden, her tarikattan eğitim vardır. Bakanlığın adı hâlâ
Milli Eğitim Bakanlığı’dır, ama “Eğitim sistemimizde olmayan tek nitelik Milliliktir” dense
yeridir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür bağımsız, şanlı
yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözleriyle yaşamsal
önemine işaret ettiği, Milli Kültür, Milli Birlik, Laik Toplum ve Özgür Yurttaş yaratmak amaçlı
Kemalist Eğitim Devrimi yeniden yürürlüğe sokulmadan hiç bir sorunumuzu aşma
olasılığımız yoktur.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; 100. yılında Cumhuriyetimizi kuruluş ayarlarına
döndürme ve 3 Mart Devrim Yasaları dahil bütün Aydınlanma Devrimleri’ni yeniden hayata
geçirme kararlılığımızı aziz milletimizle paylaşıyor, çarenin Yeniden Atatürk Cumhuriyeti
olduğunu yineliyoruz.
Yaşasın Tam Bağımsız Ve Gerçekten Demokratik Türkiye!
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
Haber : KDZ.EREĞLİ ADD
Dünyadan
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor