İYİ Parti Genel Başkanı Sn.Dervişoğlu; '' Bir milim geri adım atmayacağız! ''
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat DERVİŞOĞLU'nun TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşma metni.
Haber giriş tarihi : 05-02-2025 | 13 : 16 13
Haber güncelleme tarihi : 05-02-2025 | 13 : 16 13
https://x.com/i/broadcasts/1MYxNwZWqgoKw
Aziz milletim,
Saygıdeğer milletvekilleri, partililer
Ve sevgili konuklar
Basınımızın değerli emekçileri
Hepiniz grup toplantımıza hoş geldiniz,
Sefalar getirdiniz.
Biliyorsunuz, yarın 6 Şubat depreminin yıldönümü.
Acılar halen taze, yaralarsa halen açık…
50 binin üzerinde insanımız canını kaybetti
107 binin üzerinde kişi yaralandı, birçoğu ömür boyu taşıyacağı hasarlar aldı.
Yüzbinlerce insan yakınlarını, ev ve iş yerlerini,
Yani yuvalarını ve ekmek teknelerini kaybettiler.
Halen sayılarını bilmediğimiz ama en az 2 milyonun üzerinde yurttaşımızsa
Memleketlerinden, doğup büyüdüğü, atasının mezarının olduğu topraklardan uzaktalar.
Ölenlere bir kere daha rahmet, kalanlara ise sabır ve selamet diliyorum.
2023 yılında meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden
11 ilimiz, 14 milyon insanımız etkilendi.
En az 518 bin konut doğrudan yıkıldı veya ağır hasar aldı.
Bundan çok daha fazlası ise kullanılamaz hale geldi.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, 850 bin konut ve işyeri yapılacağını söyledi.
Bunların da 319 binini, 1 yıl dolmadan teslim edeceğini
Defalarca, medyada ve meydanlarda anlattı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Kurum’un ve Erdoğan’ın,
Geçen hafta itibariyle açıkladığı verilerden
201 bin 688 bağımsız bölümün teslim edildiğini öğreniyoruz.
Bunların ne kadarının altyapısının, yolunun, suyunun, elektriğinin
Mutfak, banyo gibi yaşamsal birimlerinin gerçekten tamamlanıp, tamamlanmadığını tahmin etmekse zor değil.
İnşaat ihalelerinin, kapı, pencere, boya, altyapı gibi alt ihalelerin nasıl yapıldığını da
Aşağı yukarı biliyoruz.
Peki bir bakalım, verilerini gerçek, evleri ise kullanıma hazır varsayalım,
Depremin üssü olan şehirlerimizde ne kadar ev lazımmış ne kadarını yapmışlar?
Hatay’da 254 bin ev yapacağız demişler. 45 bin teslim etmişler.
Maraş’ta 112 bin yapılacakmış, 34 bin teslim edebilmişler
Malatya’da ise 103 bin konut yapacağız demişler,
Şimdiye kadar sadece 26 bin vatandaşımıza konut teslim etmişler.
Kısaca, 1 yıl içerisinde teslim edeceğiz dedikleri sayının yarısına
2 yılın sonunda ulaşabilmiş değiller.
Yani 850 bin konut ve işyeri yapacağız demişler
Buna karşılık bunun sadece 200 bini yani dörtte birinden daha azı yapılmış durumdadır.
Başarı oranları budur. Yüzde 23.
Aziz milletim,
Bakın bu oran ne demektir biliyor musunuz?
Bugün sokağınızda her 4 binadan 3’ü halen yok demektir.
10 komşunuzdan 8 tanesi halen işsiz demektir.
Uğradığınız kasap, manav, berber, kahvenin
Sadece 1 tanesi yeniden yapılmış demektir.
İşte o bölgede yaşayan insanlarımızın hali, ahvali budur.
Bu tablo, yaşanan felaket kadar büyük bir yönetim felaketidir.
Doğal afetten büyük, kabiliyet afetidir.
Kıymetli dava ve yol arkadaşlarım,
Hatırlarsanız saraydaki zat, deprem günü 25 saat boyunca ortalarda görünmedi
Muhtemelen seçim öncesi başıma iş açıldı diye, en uygun propaganda dilini arıyordu.
Sonra ekranlarda 25 saat sonra göründüğünde de
Adeta “ne diye öldünüz” yüz ifadesiyle ekranlara çıktı,
Depremin maddi ve manevi enkazı altında kalan 85 milyon insanı azarlayarak,
22 yıldır, yalanlarını varakla çerçevelemek için kullandığı ne anlama geldiği belli olmayan bir sürü rakamı üzerimize boca etti.
En sevdiği şeyi yaparak, “OHAL” ilan etti!
Bugünün gündem çılgınlığı içerisinde unutulabilir,
Depremin ilk saatlerinden itibaren bir şey daha yaptı
Partili cumhurbaşkanı kontrolündeki devlet organları.
Muhalefet partilerinin yönettiği belediyelerin
Başta da İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin yardım faaliyetlerine engel olmak için adeta seferberlik ilan etti.
Bu seferberlikleri, deprem seferberliğinden çok daha etkindi ve güçlüydü.
O sırada akıl, izan ve vicdan sahibi bütün vatandaşlarımız ise karınca kararınca, elindeki imkanlarla, yardım toplamaya ve deprem bölgesine ulaştırmaya çalışıyordu.
Ortada olması gereken bir kurum vardı, başkanı meşhur Kızılay!
Gördük ki, onlar da meşgulmüş ve çadır satışlarıyla uğraşıyorlarmış.
Altyapı ve Ulaştırma Bakanı ise
İnterneti kesmekle, yayın yasakları getirmekle meşguldü.
Kısaca iktidardaki herkes, kendine yakışan işle meşguldü.
O kısıtlamalar sebebiyle ne kadar vatandaşımızın ulaşılamadığı için öldüğünü
Veya ağır kayıplar yaşadığını ise asla öğrenemeyeceğiz
Çünkü bunlar Erdoğan’ın çok sevdiği rakamlar içerisinde yer almayacak!
Yine hatırlatalım!
Evet felaket çok büyüktü ve milletimiz haklı olarak, hakkı olan soruyu soruyordu:
“Nerede bu devlet” diyordu.
Haliyle, ona ilk yardım elini uzatmasını beklediği kurum olan
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Mehmetçik’i bekliyordu.
Enkaz altında yaşam mücadelesi ve
Enkaz dışında ise hayata tutunma mücadelesi veren insanlarımıza Mehmetçik,
ancak 41 saat sonra ulaşabildi.
Sebep neydi?
TSK’nın zafiyeti mi?
Hayır. Sebep, gölgesinden korkan çakma padişahın paranoyasıydı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, üstelik, bölgede sahip olduğu birlikleriyle
Böyle bir işin altından en kısa sürede kalkabilecek tek kurumken
AFAD’ın talebi ulaşmadığı için,
Yani Cumhurbaşkanı’nın keyfi gelmediği için arama kurtarma çalışmalarına katılamadı.
Hem de en önemli ilk 36 saat içerisinde.
Binlerce insanımız bu sebeple enkazların altında can verdi.
Sonrası malum, 2023 genel seçimleri dönemidir.
Elbette hiçbirimizi şaşırtmayacak şekilde Erdoğan il gezilerdeydi.
Deprem bölgesinde ise, başta da Hatay’da,
“Oy yoksa, hizmet yok diye Türk milletini” siğaya çekiyor,
Ve bunu yapmaktan da hiç çekinmiyordu.
Evet, aradan iki yıl geçti
Halen yaralar taze, halen şehirlerimiz enkaz altında
Ne oy verene, ne de vermeyene doğru dürüst hizmet gidebilmiş değil.
Vatandaşlarımız halen evinde yurdunda değildir.
Dahası, rezerv alan yasası adı altında çıkardıkları yasayı
Yeniden inşa faaliyetlerine, deprem güvenliğine değil,
Vatandaşın malına, mülküne çökmekte kullanıyorlar.
Geçtiğimiz ay gidip bizzat yerinde gördüğümüz üzere,
Başta Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay’da
Milletimizin tapulu mallarına,
Üstelik sadece şehir merkezinde değil, köylerdeki arsa ve tarlalarına da
Kentsel dönüşüm ve inşaat bahanesiyle “birileri” el koymaktadır.
Memleketi bir çete mantığıyla idare eden iktidara koşut olarak
Bu bölgelerde inşaat ve emlak çeteleri türemiştir.
Şikayetler umursanmamakta, yargı harekete geçmemektedir.
Çöken çöktüğüyle, mağdur vatandaş, mağdur olduğuyla kalmaktadır.
Aziz milletim
Haftalardır milletin kürsüsünden
“Devletin nasıl çürütüldüğünü”,
“Kurum ve kuruluşlarının nasıl yozlaştırıldığını”
Birbirinden acı örneklerle anlatıyorum.
İktidarın akıl almaz işleri, devlet yönetme ciddiyetinden ve niyetinden uzak
hal ve hareketleri,
Milletimize işsizlik, yoksulluk, umutsuzluk olarak geri dönmektedir.
Adam kayırmacılığının, ben yaptım oldu anlayışlarının bedelini,
Yangınlarda, sellerde, türlü ihmal ve umursamazlık dolu hadiselerle,
Yenidoğan Çetesi olayında olduğu gibi kaybettiğimiz bebeklerimizle
Kısacası vatandaşlarımı canlarıyla ödemektedir.
Bir kez daha üzerine basa basa söylüyoruz ki, iktidar Türkiye’yi yönetmemektedir.
Bu iktidar, bu ülkeyi rehin koyabileceği bir sermaye olarak sömürmektedir.
İşgal ordusu gibi, sömürge şirketi, manda idaresi gibi kanını emmektedir.
Devlet bir grup rantiyecinin elinde oyuncağa çevrilmiş,
Devletin tüm kurumları ahbap – çavuş ilişkisine teslim edilmiştir.
Geride bıraktığımız her hafta şaşırma eşiklerimiz aşılmakta,
Geleceğimizin geçmişten daha karanlık olacağının sinyali bu iktidar tarafından verilmektedir.
Bu minvalde son rezalet,
Tüm Türkiye’nin gözü önünde, canlı yayında cereyan etmiştir.
30 Ocak 2025 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda
“Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni” vesilesiyle
Yaşadığımız çürümenin utanç niteliğindeki tablosu ortaya çıkmıştır.
Bu tablo vatandaşımızın,
Neden, “Can, mal, namus” güvenliğinin kalmadığını da tüm renkleriyle anlatmaktadır.
Çünkü, “Derdini anlattığı kadı”,
Kendisini dinlemek yerine,
AK Parti Genel Başkanı’na sırıtmakla meşguldür.
Evet, bu tören sırasında,
Dikkat ediniz, tören, AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde düzenlenen hakim-savcı kura törenidir.
Aynı kişinin atadığı sözde Adalet Bakanı oradadır.
Bütün bunlar, “yetmez ama evet günlerinden”, FETÖ döneminden mirastır.
Tören esnasında AKP Grup Başkanvekili,
Hakim ve savcılar arasında bulunan “yeğenini” Cumhurbaşkanı’na tanıtmak istiyor,
Anons ederek ayağa kaldırıyor ve Cumhurbaşkanı’na selam vermesini istiyor.
Ve yeğenine güya iyilik ettiğini düşünerek, ola ki bileğinin hakkıyla girdiyse de
Büyük bir töhmete sokuyor.
Ve bileğinin hakkıyla girenler varsa, onları da yerin dibine sokuyor,
Onları ve tüm dürüst yargı mensuplarını da zan altında bırakıyor.
Bu hadise ortaçağ prensliklerinde bile olmayan, bir utanmazlık festivalidir.
Her gün bir diğer torpil ve hak gaspı rezaletinin yaşandığı Türkiye’de,
Bunu yapabilmenin adı nedir bilmiyorum!
Maalesef AKP’nin saray sultasında, bu gibi hiçbir rezalet ve utanmazlık
Artık münferit ve şahsi değildir, tamamen sistematiktir.
Kıymetli milletvekilleri,
Değerli konuklar,
Bir ülkede yargı düzeni ve yargı düzeninin işlemesini sağlayan hakimlik – savcılık mesleği Gözümüz gibi bakmamız gereken ilk meslek grubudur.
Hakimler ve savcılar şucu bucu olmadan,
Hiç kimseden emir ve talimat almadan,
Sadece ama sadece hukuku esas alarak görevlerini icra etmesi gereken
“Türk milleti adına” diyerek karar alma görev ve sorumluluğuna sahip kamu görevlileridir.
Hakimlik ve savcılık mesleği, milletin aklı ve vicdanıdır.
Adalet sisteminin temel taşları olan hakim ve savcılar,
Duruşmalarda özel cübbeleriyle görev yaparlar.
Giydikleri cübbe, öylesine sıradan bir kıyafet değil, vicdanın ve tarafsızlığın sembolüdür.
Yargı düzeni, kimseden emir almasın, her işleminde bağımsız olsun,
Kimsenin karşısında önünü iliklenmesin, dik dursun diye de cübbenin düğmeleri yoktur.
Ayrıca hakimler ve savcılar, böylesine bir kamu hizmeti icra ettiği için,
Cübbelerinin cebi de yoktur.
22 yıllık iktidarlarının sonucunda,
Bu devlet bilmez, bu hukuk tanımaz kadrolardan çıkan bir takım hakim ve savcılar
Cüppelerinde ne yazık ki görünmediğini zannettikleri düğmeler dikmişlerdir.
Bugün yargı sistemine güven en alt düzeydedir.
Hakim ve savcı seçerken,
Tarikatlar, cemaatler, ahbap – çavuş ilişkisini gözeten AKP aday seçim sistemi,
Seçilen hakim ve savcıların görevlerini icra ederken de hukuka değil
Saraya biat etmesini şart koşmaktadır.
Çünkü onlar için önemli olan iktidarın çıkarlarının korunmasıdır.
Bunun içinde seçilecek olan hakim ve savcılar liyakatle, adil rekabetle değil;
İktidara sadakatle, ahbap çavuş – tarikat cemaat ilişkisi ile seçilmektedir.
Bu düzen modern demokratik bir devlet düzeni değil;
Parti devleti düzeni bile değil,
Ağa ve maraba düzenidir.
Bu düzenin devam etmesini isteyenler;
Devleti yağmalanacak bir yapı olarak gören,
Zerre utanma duygusu olmayanlardır.
Eğer söz konusu Grup Başkanvekilinde
Veya orada bulunan iktidar mensuplarında
Azıcık bir utanma duygusu olsa idi;
Hakimlik-savcılık sınavında ilk 115’e girmesine rağmen mülakatta elenip,
intihar eden Mert Akdoğan’ı hatırlayıp yüzleri kızarırdı.
Adalet sisteminde, hukuk dünyasında meşhur “Berlin’de Hakimler Var” hikayesini hukukçularımız çok iyi bilir.
Hikaye odur ki 18.yuzyilda hükümdar,
bugün kendi adıyla anılan sarayını yaptırırken,
Sarayın bahçesinde bulunan yel değirmeninin de istimlak edilmesini ister.
Değirmen sahibinin değirmeni vermemesi üzerine
Teklif edilen para artırılır fakat değirmenci yine reddeder.
Sinirlenen kralın gönderdiği "zorla alırım" mesajına ise değirmenci,
O ünlü cevabı verir: "Alamazsın! Berlin'de hakimler var."
Bu söz; sadece yönetilenlerin değil yönetenlerin de hukuka bağlı olması gerektiği
Eğer bağlı olmazlarsa bunu denetleyecek hakimlerin olduğuna inanarak söylenmiş bir söz olarak tarihe geçmiştir.
Çünkü yargı, devletin özüdür. Adalet bu yüzden mülkün temelidir.
Saray sultasında ise mülkün temeli çürüktür.
Çünkü o temellerde bile demirden adalet, betondan hukuk çalınmıştır.
Bugünün saraylılarına, iktidar aşıklarına,
Devletin makam arabalarıyla, milletin verdiği görevlerle caka satanlara söylüyorum!
Bu adalet düzenini “ayarını bozduğunuz bu kantar gün gelir sizi de tartacak”.
Bugün enkazın altında kalan milletimizi aymazca izlerken,
Yarın siz de onun altında kalacaksınız.
Bu yoldan dönünüz,
Devlet ile vatandaş arasındaki kopan bağları tamir ediniz.
Gittiğiniz yol yol değil, uçurumdur!
Aziz milletim,
İktidarın sadece iktidarda kalmak uğruna eğip büktüğü
Ve kamuoyunu mahkum ettiği bu hem uyduruk hem de tehlikeli gündem yüzünden,
Konuştuklarımızdan ziyade konuşamadıklarımız daha fazladır.
Bunların başında da ekonomi geliyor.
Zaten durumu artık ekonomi ile ifade etmek vaki de değildir.
Bu organize kötülük düzenidir.
Fakirliğe, yoksulluğa, yoksunluğa alıştırılan,
Ve alıştıkça da susacağı umulan 85 milyon insan bir yanda,
Ondan çaldıklarıyla sebebiyle semiren, bir eli yağda, bir eli balda
Rant zengini, emlak zengini, dolar ve faiz zengini bir avuç azınlık vardır.
Bir yanda vicdansızlar cumhuriyeti, bir yanda garibanlar cumhuriyeti vardır.
Sözde maliye bakanı,
Özde rantiye şefi Mehmet Şimşek’in kalfalığını yaptığı ekonominin,
Yıllık ilk enflasyon verileri de açıklandı.
Bizzat TÜİK verilerine göre, hani şu oluşturdukları sepetteki etin, sütün, ekmeğin
Nerede bu kadar ucuza satıldığını bir türlü çözemediğimiz TÜİK’in
aylık enflasyon oranı yüzde 5.03, yıllık ise 42.1 oldu.
Bu iktidarın sözde hedeflediği oranın yüzde 21’in tam iki katıdır.
ENAG’a göre ise aylık yüzde 8, yıllık ise yüzde 81 seviyesinde bir enflasyon vardır.
Biz sadece, TÜİK verilerini baz alsak bile,
Bu ay itibariyle
Memur zammının yarısı,
Emekli maaş zammının da üçte biri 15 gün içinde buhar olmuştur.
Milletimize geçmiş olsun.
Zamlı maaşlarını bu ay alacak olan asgari ücretliler ise
3 ay içerisinde hiç zam almamış olacaklardır.
İktidarı da göstermiş oldukları bu üstün kabiliyetsizlikten ötürü tebrik ediyorum.
Bugün milletimiz yaşamıyor, sadece nefes alıyor.
Vatandaşın iki yakası bir araya gelmiyor.
Cübbelerin üstüne iliklenen düğmelerden,
İçlerine dikilen minare kılıfı kadar ceplerden,
Vatandaşın iki yakasını bir araya getirecek kaynak kalmıyor.
Türkiye, bugün enflasyon verilerinde
Filistin-Güney Sudan ve Zimbabve’nin ardından yüzde 43,58 ile dünyada 5. sıradadır.
Gıda fiyat enflasyonunda 1. sıradadır.
Tarımın doğduğu topraklarda,
Bir zamanlar
Ürettiği tarım ürünleri ile dünyada kendi kendine yeten sayılı ülkelerden birisi olan Türkiye,
Sarayın sistematik yağması sonucunda aç bırakılmıştır.
Yönetenler manda yoğurdu, medine hurması, kestane balı karışımları ile beslenirken
Bunu da çok sevdikleri milletlerine “tavsiye ederken”
Vatandaş akşam pazarında, çürük domatesin, biberin, patatesin peşindedir.
Ülkemizin de arasında bulunduğu 38 ülkede yapılan araştırmaya göre Türkiye,
Gelir eşitsizliğinde en yüksek farka sahip ülkedir.
Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesimin geliri,
En yoksul yüzde 20’nin gelirinin tam 8.5 katıdır.
Aziz milletim bu, şu demektir:
Senin eline geçen asgari aylık emekli maaşı 15 bin lira bile değilken,
Saray eşrafının ve etrafındakilerin en fakirinin bile eline ayda 130 bin lira geçiyor demektir.
Türkiye’de her 4 gençten biri işsizdir.
Bu oranla Türkiye, OECD ülkeleri içinde
En yüksek genç işsizlik oranına sahip 3 ülkeden birisidir demektir.
Kadın istihdamında ise durum daha da vahim demektir.
Türkiye’deki yalnızca üç kadından biri istihdama katılmaktadır.
Bu oran Türkiye için yüzde 32.5
Muadil ülkelerde ise bunun tam iki katıdır.
Ülkemiz ne yazık ki kadınların istihdama da katılımı noktasında artık sondan ikincidir.
Söylemeye dilimizin varmadığı en acı verilerden birisi ise
Çocuklarımızın, gençlerimizin, öğrencilerin gıdaya erişimi oranıdır.
Son bir ayda
“Haftada en az 1 gün hiç yemek yiyemediğini söyleyen” öğrencilerin oranı
Tam yüzde 20’dir.
Sokakta gördüğünüz her 5 çocuktan, gençten biri, haftada 1 gün yemek yiyemiyor demektir.
Bu oran, Türkiye muadili ülkelerde sadece yüzde 8’dir.
“Dünya lideri”nin Türkiye yüzyılı işte budur!
Türkiye yüzyılı, çocuklarını aç bırakanlar yüzyılı olarak tarihe geçmiştir!
Dahası da var,
Türkiye’de gençlerin yüzde 26’sı ne eğitimde ne de istihdamdadır.
Kısaca ev işsizidir.
“Kendimi güvende hissediyorum” deme oranı ülkemizde yalnızca yüzde 40 ve
bu oranla Türkiye sondan 4’üncü sıradadır.
“Türk Öğün, Çalış, Güven” diye kurulan Cumhuriyet,
Bugün bir güvensizlik cumhuriyetidir.
Tüm veriler neticesinde Türkiye’de yaşam memnuniyeti 10 üzerinden 4.7’dir.
Ne mutlu Türk’üm diyene! diye kurulmuş Cumhuriyet,
Bugün bir mutsuzlar Cumhuriyetidir!
Çözüm; milletimizin sorunlarına gerçekçi ve akılcı çözümler üretmektir.
Çözüm; saray ve iktidarı birazcık daha devam etsin diye
Milyonlarca insanın yaşamını heba eden bu sistemi acilen terk etmektir.
İYİ’lerin iktidarı gerçekleşmeden Türkiye’de hayat iyiye gitmeyecektir.
Aziz milletim,
Kıymetli dava ve yol arkadaşlarım
İktidar, OHAL aşığıdır, sıkıyönetim bağımlısıdır.
Bu konuda Kenan Evren’i bile şaşırtacak mertebeye gelmişlerdir.
Saraydaki danışmanlardan,
Meclis’teki “hınk deyicilere” yollanan talimatnamelerin,
En yenilerinden ve en tehlikelilerinden,
Yarattıkları yönetim terörünü tamamlayan,
Turpların en büyüklerinden bir tanesi daha yasalaşmıştır.
Gayrımeşru şekilde yasalaşmıştır.
Bir kuruma, o kurumun memurlarına
Süper yargıç yetkileri veren,
Devlet Denetleme Kurulu yetkilerinden bahsediyorum.
31 Ocak 2025 tarihinde kabul edilen kanun metnine göre,
Cumhurbaşkanı’na bağlı olan Devlet Denetleme Kurulu’na
Olağanüstü yetkiler tanınmıştır.
Tanınan yetki şu şekildedir:
“Devlet Denetleme Kurulu, kamuya yararlı derneklerle vakıflarda,
Kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde
her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetleme yapabilir.”
Tanınan olağanüstü yetkiler burada kalmamıştır,
Kurul üyesi veya kurul denetçisine
Denetim kapsamına giren yerlerdeki,
Her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında,
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında,
Görevden uzaklaştırma tedbiri uygulayabilme yetkisi verilmiştir.
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Bu, kayyum rejiminin tüm yurt sathında genelleşmesidir.
Bu, Stalin’in siyasi komiserlerinin,
Nazi rejiminin SS komutanlarının sahip oldukları yetkilerin
Sarayın birtakım memurlarına bahşedilmesi demektir.
Bu yeni tek adamların, bürokrasinin, sivil toplumun, gündelik hayatın her yerinde
Ama her yerinde, dediğim dedik, çaldığım düdük diye gezebilmesi demektir.
Bu devlet değil, cumhurbaşkanlığı sistemi değil
Kayyum cumhuriyetidir!
Bu değişiklikle birlikte artık
Herhangi bir yargı kararına bile gerek olmaksızın
Cumhurbaşkanı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu
Memurları görevden uzaklaştırabilecektir.
Aziz milletim, bu yasa ile ortaya çıkan yapı,
Özel yetkili, yargı gücünde bir yürütme organı, yeni bir paralel devlet organıdır.
Olağanüstü yetkiler veren bu değişiklikle birlikte DDK,
Denetim organından icra organına dönüştürülmektedir.
Verilen yetki o kadar geniş bir alanda kullanılabilecektir ki,
Bakanlıklar ve tüm merkezi idare kurumları,
Valilik ve kaymakamlıklar,
Belediyeler ve il özel idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri,
BDDK, SPK, RTÜK gibi düzenleyici kurumlar,
Barolar, tabib odaları, ticaret odaları, kamu bankaları,
Devlet ve vakıf üniversiteleri,
Kamu destekli sendikalar ve kamu vakıfları,
Kamuya yararlı birlikler… Hepsi yetki kapsamında yer almaktadır.
Bu ipe sapa gelmez diktatörlük yasasını
Daha önce iki defa çıkarmayı denemişler,
Ancak Anayasa Mahkemesi 2 defa iptal etmiştir.
An itibariyle 15 üyeden 13 tanesinin
Erdoğan zamanında atanan üyelerin oluşturduğu Anayasa Mahkemesi dahi
“Bu kadarı da olmaz artık” demiştir.
Vehameti siz hesap edin!
Cumhurbaşkanı Erdoğan lafı eğip bükmeden
Yargı yetkisini niçin bu düzenleme ile bir kere daha gasp ettiğini,
Daha önce iki kez Anayasa Mahkemesi tarafından farklı gerekçelerle
Anayasa’ya aykırı bulunan bu düzenlemeyi yeniden niçin getirdiğini açıklamalıdır.
Hangi kurumda nasıl bir “partizan temizlik” yapmayı hedeflemektedirler?
Kaçak dövüşmeye gerek yoktur.
Bu düzenlemenin amacı, niçin bu zaman bir oldu bitti ile Meclis’ten geçirildiği açıktır.
Saray iktidarı ağzındaki baklayı çıkarmalıdır.
Bu düzenleme ile hedef
Barolardır, meslek örgütleridir.
İktidarın ekmeğine yağ sürmeyi reddeden sivil toplum kuruluşlarıdır.
En önemlisi, belediye başkalarıdır ve açıktır ki Belediyeler Birliği’dir.
Bu değişiklik ile seçilmiş belediye başkanları
Cumhurbaşkanı’nın bir talimatı üzerine
Bir Devlet Denetleme Kurulu memurunun kararıyla görevden alınabilecektir.
Erdoğan bu değişikliği Cumhurbaşkanı olarak imzalayıp yürürlüğe koyacak,
Uygulamasını ise AKP Genel Başkanı olarak yapacaktır.
İktidar artık şirazeden çıkmıştır.
Bugün artık sandığın kendisi dahi tehlike altındadır.
Kural, nizam, örf, adet, devlet geleneği tanımaz iktidar,
Kendisine muhalif olan bir sivil toplum örgütünü
Yargı yoluyla, yargı yolu uzarsa yeni yetkiler tanıdığı idari yolla,
Yani kısacası, devletin tüm imkanları ile yenmeye, sindirmeye çalışmaktadır.
Toplumu nefessiz bırakmak, demokratik ilkeleri ortadan kaldırmak için,
DDK gibi yapıları süper yetkili hale dönüştürerek muhalefet üzerinde baskı oluşturmakta, Resmen muhaliflere DDK kılıcı sallamaktadır.
AKP iktidarları döneminde bakanlık görevinde bulunmuş
AKP’nin kurucuları bile artık ekranlara çıkıp,
“Türkiye’de adalet kalmadı, kendi militan yargımızı” kurduk diye isyan etmektedirler.
Cumhurbaşkanı’nın,
Yasama – yürütme – yargı yetkilerini elinde tuttuğu,
Yetmezse kendisine özgü yargı yetkisinde yeni makamlar yarattığı,
Fakat tüm yetkilerini tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak değil de partisinin genel başkanı olarak taraflı bir şekilde kullandığı sistem çökmeye mahkumdur.
Bir faniyi, ölümsüzmüş var sayarak,
Devletin ve milletin tapusu varmış gibi, o tapuyu onun üzerine yapmaya çalışanlar,
Unutmayın, bu bina sizin de üzerinize çökecektir!
Unutmayın, bu bataklık sizi de yutacaktır.
Rüyalar alemdesiniz, hayal alemindesiniz
Uyanın artık!
Aziz milletim,
Kıymetli dava arkadaşlarım!
Beştepe, Balgat ve İmralı’nın başını çektiği,
Türk milletine ve Türk devletine karşı savaş ilan eden sözde iç cephe,
Aldığı ve aldırttığı ihanet timsali bir kararla,
5 genç teğmenimizi ve bu aymazlığa son ana kadar direnen 3 rütbeli subayımızı
İhraç ettirerek,
Ne amaçladıklarını göstermişler,
Ne düşündüklerini kanıtlamışlar,
Cumhuriyet devletine, Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı ne hissettiklerini açıklamışlar,
Yeni Türkiye Yüzyılı derken, yerli ve milli derken,
Ne kastettiklerini de bir kere daha ispat etmişlerdir.
BOP eş başkanıyım diye ilan ettikleri günden bir adım geri düşmediklerini,
FETÖ ile birlikte, TSK’yı yargılamaya kalktıklarındaki cüretten hiçbir şey kaybetmediklerini,
Dün çözüm süreci diye yürüttükleri Türkiye’yi çözerek, parçalama arzularından
Hiçbir şey yitirmediklerini bir kere daha en üst perdeden haykırmışlardır.
Bu hamle, “Türk ordularını terhise zorlayan”
İşgal komutanları ve işbirlikçilerinin yaptıklarıyla bir ve aynı şeydir.
Armasında Mustafa Kemal olan harp okulu öğrencilerinin
Ve armasında Mustafa Kemal olan Kara Kuvvetlerinin mensuplarının
Mustafa Kemal’in askerleriyiz demelerini sindiremediler
Sarayın değil, Türk vatanını,
Bir avuç utanmaz azınlığın değil, Türk milletini,
Kayıtsız ve şartsız öncelikle Türk devletini korumaya yemin etmeleri
Kendi isimlendirmeleriyle “iç cepheye” zor geldi.
Bu sebepledir ki,
“İçimdeki Harbiyeli ruhu hiçbir zaman ölmez” diyen Teğmen Ebru Eroğlu,
“Vatana hizmet için üniforma şart değil” diyen Teğmen Gazi Kılıç,
“Tek endişem Türk milletine olan hizmet borcumu ödeyememe ihtimalidir” diyen
Teğmen Serhat Gündar,
“Türk istikbalinin evladı olarak şerefle doğdum, şerefle öleceğim” diyen
Teğmen İzzet Akarsu,
“Kişiler gelip geçicidir, baki kalacak olan ise Atatürkçülüktür” diyen
Teğmen Deniz Demirtaş ve daha nicelerini,
Ve ihraç ettiğiniz 3 değerli komutanımızı,
Kendi hezeyanlarınız, saplantılarınız ve paranoyalarınız uğruna
O şerefli meslekten ihraç etseniz de,
Bu ülkenin ruhundan ve yüreğinden koparıp atamazsınız!
Bizler, Türk istikbalinin evlatları olarak
Türk devleti demeye, Türk milleti demeye devam edeceğiz.
Mustafa Kemal’in emanet ettiği Cumhuriyet’in neferi kalmaya devam edeceğiz
Aziz milletim!
Bu hafta,
Grup konuşma programları belli olduğunda
Dedim ki kendi kendime,
Teröristbaşının muteber olarak konuşulmadığı bir hafta olacak.
Tabi sonra hatırladım ki,
Biri yoksa diğer var.
Cumhuriyet düşmanlığında ortaklar,
Türk milletine düşmanlıkta ortaklar,
Terörist sevicilikte ortaklar!
Bir cehennem biçiyorlar Türk milletine.
Cumhuriyeti yıkarak, bizleri bu coğrafyada korumasız bırakmak
Orduyu bozarak bizi ordusuz bırakmak istiyorlar.
Evet bu bir cehennemdir.
Tesadüf değildir ki,
Meclis’teki Öcalangillerden bir vekil,
Teröristbaşının akrabası ve sözcüsü olarak
İmralı’nın şu notunu iletti herkese:
“Bu mesele çözülürse yaşam kapısı herkese açılır,
Bu mesele çözülmezse Türkiye Anadolu'ya çekilir ve cehennemini yaşar”
Dün ise Öcalangillerden bir genel başkan,
“Sayın Bahçeli yürütmenin başı değil.
Yürütmenin başındaki Erdoğan'a büyük adım düşüyor. Artık top Erdoğan'da" demiştir.
Evet röportaj ve beyanat aynen bu şekildedir.
Şimdi ben buradan,
Akıllarını ve izanlarını yitirmiş
İhanet planlarını canhıraş uygulayan,
Adeta zamanla yarışırcasına çırpınan bu derbederlere
Ve onların en başındaki AKP Genel Başkanı’na soruyorum:
Sizi, teröristbaşı Öcalan’ı kurtarıcı görecek hale getiren hangi olaylara karıştınız?
22 yıldır yaptırmadığınız, yaptıramadığınız,
Ve şimdi yapılırsa asrın mucizesi diye sattığınız meselenin aslı astarı nedir?
Kimin elinde esirsiniz?
Başınıza gelen şey nedir?
Çıkın bu mevzuyu bize bir anlatın!
Anlatın ve eğer bu kasıtlı bir ihanet değil de, içine düştüğünüz bir bataksa,
Ve siz bu bataktan çıkmak pahasına, Türkiye’yi oraya atıyorsanız itiraf edin.
Gelin Türk milleti olarak sizi de kurtaralım
Düşmana değil, Cumhuriyet’in Türk çocuklarına teslim olun!
Savaş kaybettiniz de, yenilgi anlaşması mı imzaladınız?
Bir küresel çetenin elindesiniz de, Türkiye bunun fidyesi midir?
Teşkilatlarınıza bile anlatamadığınız,
Size en divane biçimde aşk ile bağlı,
Eli çubuklu kast ajans gazetecilerinin bile kem küm ettiği bu şey nedir?
Doğrudur,
Cehennemler kudurmuştur.
Zebaniler kudurmuştur.
Tüm şeytanlar, Türk vatanının üzerindedir
Şeytanlar ittifak halindedir.
Peygamber mucizesi bekleyen havariler gibi
Bebek katilinin açıklamasını bekleyenler,
O teröristin Meclise gelmesini dört gözle bekleyip davet çıkaranlar,
Türkiye’yi sevk ve idare ettiğini zannetmektedir.
Gazi Meclis lafını da ağızlarından düşürmüyorlar.
Evet bu Meclis, Gazi Meclis’tir.
Ama sadece gazi değildir.
Onun büyüklüğü her yönde kendini gösterir.
Bu Meclis’in üyeleri, İttihat Terakki'den kalma bir binada,
Odun sobasının ısısında, gaz lambasının ışığında,
Üstelik de aylarca maaş almadan çalışmıştır.
Bütçe imkanları el verip de maaş aldıklarında
Bunun bir kısmını bütçe açığının kapatılması için yine devlete geri vermişlerdir.
1920 Kasım'ında çıkarttıkları "Men-i İsraf Kanunu" doğrultusunda
Gün ışığından daha fazla faydalanarak
Gaz yağından ve odun sobasından tasarruf için
Öğle saatlerinde çalışma kararı alan bir meclistir, bu Meclis.
23 yıldır iktidarda bulunan saltanat,
Bu meclisin alicenaplığını, büyüklüğünü anlayamadı, anlayamaz da.
Vatanın evlatlarının okullara aç gitmesini de,
Emeklilerimizin zoraki bir hayat sürmesini de,
Çalışan emekçisinin her gün daha fazla fakirleşmesini de,
Önemsemez, anlamaz, umursamaz.
Çünkü onlar itibardan tasarruf etmenin zinhar olamayacağına inandıklarından,
İsrafın önlenmesine dair kanun çıkartmış bu aziz meclisin ruhunu anlayamazlar.
Anlayamadılar da…
Bu Meclis,
Eskişehir-Kütahya yenilgisi ile Yunan ordusu Polatlı'ya dayanmışken
Milletvekillerinin çoğu cepheye çarpışmaya gitmiş bir Meclis’tir.
Milleti telaşa atmamak,
Milletin moralini yüksek tutmak için,
Ankara'nın işgal riskine karşı
Ne Ankara’yı ve ne de meclisi terk etmeme kararı almış bir Meclis’tir.
Bu Meclis, var olan bir devletin değil, varlığı ile devlet kurmuş bir meclistir.
Bunu da anlayamazlar, anlamadılar da.
Bunlar için meclis, sarayın emirlerine göre parmak indirip kaldırılan bir yer olmaktan öte
Bir anlam ifade etmedi, etmemektedir.
Bunlar için milli irade ve onun tecelligahı olan meclis, aşılması gereken bir engeldir.
O yüzden bir garabet sistem icat ettiler.
O icatlarını hayata geçirdikleri günden beridir de
Her şeyi tepetaklak ettiler!
Öyle bir yere evrildiler ki,
Artık onların zaviyesinde gördükleri hayalin ifadesi şudur:
Parti, Erdoğan’dır,
Tıpkı Türkiye’nin Erdoğan olması gibi, Erdoğan aynı zamanda Türkiye’dir!
Ve onlar için her şey AK Parti Genel Başkanı’ndan alacakları cülus kadardır.
İşte milli iradenin mekanı olan bu Gazi Meclis’ten haykırıyoruz:
Tek adam rejiminize de,
Soygunlarınıza talanlarınıza da,
Vatan toprağını kupon arazi sanıp peşkeş çekmenize de,
Duyun-u Umumiyeye biat edip milleti fakirleştirmenize de,
Egemenliğimize, istiklalimize ve istikbalimize kast etmenize de,
SONUNA KADAR DUR DİYECEĞİZ!
BİZ VARIZ!
İŞTE BURADAYIZ!
TÜRK MİLLETİNİN YIKILMAZ SON KALESİYİZ!
Bir milim geri adım atmayacağız!
Başkaları gibi savrulup, yalpalamayacağız!
Büyük Türk milletinin canı pahasına kurduğu bu büyük Cumhuriyeti,
Milli mücadele meclisinin ruhu ile savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.
HİÇBİR KUŞKUYA YER YOKTUR Kİ, SONUNDA KAZANAN BİZ OLACAĞIZ!
BİZ KAZANACAĞIZ!
MİLLETİMİZE SÖZ VERDİK:
BAŞARACAĞIZ, BAŞARACAĞIZ, BAŞARACAĞIZ!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Haber :