Dervişoğlu " Bilin ki Zafer yakındır.Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz! Cumhuriyeti yıktırmayacağız! '' .
İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu bugünkü grup toplantısında açtı ağzını yumdu gözünü " gidiyorlar ve bu gerçeği de gördüler. " Dedi
Haber giriş tarihi : 29-01-2025 | 15 : 22 48
Haber güncelleme tarihi : 29-01-2025 | 15 : 22 48
Dervişoğlu: "Gidiyorlar ve bu gerçeği gördüler"
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partimizin TBMM grup toplantısında konuştu. "Milletimizi 'Sokağa çıkarsanız yakarız' diye tehdit ederken, sokağa çıksınlar diye de tahrik ediyorlar. Artık biliyoruz, kaos peşindeler. Kaosu yaratanlar, o kaosun altında kalmaya mahkumdur" diyen Dervişoğlu, "Öz milletine illet-zillet diyebilecek kadar gözü kararmış bir kibri buradan uyarıyorum; büyük Türk milletinin ferasetini unuttunuz. Bunun siyasi faturası ağır olacak! O feraset ki; milleti, milletin değerlerini, devletin kurumlarını, demokrasiyi, adaleti yerle yeksan eden bu nobran iktidarı tarihin çöplüğüne gönderecek kadar da güçlüdür. Sanat yaptığı için sanatçıya, haber yaptığı için gazeteciye, siyaset yaptığı için siyasetçiye reva gördükleri zulmün tek bir izahı var; gidiyorlar ve bu gerçeği gördüler" ifadesini kullandı.
Sayın milletvekilleri,
Teşkilatlarımızın kıymetli başkan ve yöneticileri,
Salonumuzu şereflendiren muhterem misafirler,
Basınımızın güzide temsilcileri,
Ekranları başında ve sosyal medya platformlarından bizleri izleyen aziz vatandaşlarım,
Saygıdeğer hanımefendiler, beyefendiler ve sevgili gençler,
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Haftalık olağan grup toplantımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Her hafta grup toplantısı bitip, bu kürsüden inerken,
Kendi kendime söz veriyorum.
Diyorum ki, haftaya ne olursa olsun,
Bu ülkeye dair hayallerimi anlatacağım.
Partimin gençlere, çocuklara dair, şehirlere, okullara dair,
Kısaca yaşamaya dair projelerini anlatacağım
Umuttan bahsedeceğim.
Güzelliklerden dem vuracağım.
Ama gel gör ki izin vermiyorlar, bırakmıyorlar,
Tebessümlerimizi ya toprağa gömüyor ya da demir kafeslerin ardına koyuyorlar
Ve ben buna kader demiyorum, kader deyip geçmeyi de reddediyorum!
Malumunuz üzere
Tam 78 vatandaşımız
Bolu, Kartalkaya’daki otel yangınında can verdiler.
“Yine” önlenebilir, bir olayda hayatlarını kaybettiler.
Üstelik 36 tanesi çocuktu…
Daha bir hafta önce karnelerini almış ve sadece şubat tatili yapmak isteyen 36 çocuğumuz,
Hayatlarının baharında kaybolup gittiler…
Yenidoğan bebeklerini hastanede koruyamayan bu kahrolası düzen
Karne hediyesine kavuşmuş,
Belki o tatili yapabildiği için şanslı diyebileceğimiz bir avuç evladımızı da koruyamadı.
Garibanına gün yüzü göstermedi, yüzü güler gibi olana dahi tebessümünü tamamlatmadı
Pazartesi günü sabah okula gideceklerdi, şimdi kara toprağın altına girdiler.
Yöneticilerin ihmallerinden kaynaklanan hiçbir ölüm,
Toplumun hassas olduğu duygular istismar edilerek geçiştirilemez.
2002 sonrasında yönetimin ihmali, denetim eksikliği ya da kayırmacılığından kaynaklanan
Ve kader, fıtrat denilerek üstü örtülen ölüm sayısı yaklaşık 55 bin civarındadır.
Bu sayıya deprem felaketlerinde hayatını kaybedenler dahil değildir.
İstisnasız herkesin kabul ettiği üzere insan en değerli varlıktır
Ve devlet yönetiminde öncelik, yaşam hakkıdır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3'üncü,
Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin
6'ncı maddesinde yer alan yaşam hakkının korunamaması,
Devlet vasfının ortadan kalkması anlamına gelir
Ne yazık ki ülkemizde yaşanan tam da budur.
Devletin en tepesindeki şahıstan,
Bakanlarına, bakan yardımcılarına ve diğer yönetici pozisyonlarına kadar,
Neredeyse hepsinin açık ya da örtülü şekilde holding patronu olduğu bir düzende yaşıyoruz.
İhaleye çıkmak için sorumluluk yarışına giren
Oturdukları koltuğu Erdoğan’ın verdiği “Tımar” zanneden
Sıra görev sorumluluğuna geldiği zaman,
Sırra kadem basanların düzeninde yaşıyoruz.
Bu isimlerin en bilineni, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy!
Kendi atadığı bürokratlara, kendi işletmelerini denetleten,
Kendi otellerine, istediği kıyı şeridinden arsa tahsis ettiren,
Türkiye’yi ucuz turizm cenneti haline getirerek,
Türkiye’nin kültür ve turizm potansiyelini yok eden zattır kendileri.
Adeta Erdoğan’ın kayyım rejiminin bir özetidir.
O da turizmin başındaki kayyımdır.
Bu kimseler, tıpkı genel başkanları gibi
Aldıkları ya da almadıkları kararlarla, hayatlarımız üzerinde sonsuz yetki sahibi,
Dertlerimize karşı ise mutlak sorumsuzdurlar.
Her biri, iç işlerinde serbest, dış işlerinde saray kayyımına bağlı şirket patronlarıdır.
Ama burada bir püf noktası vardır:
Bakanlıkları ve bakanlıklarının görev alanındaki kamu hizmetini,
Basiretli bir tacir gibi, bir şirket gibi bile yönetmezler.
Yetkilerini ve görev sahalarını, kendileri için ikballeri için ve saray kayyımının nam ve şahsı için bir şirket sermayesi olarak kullanırlar.
O yüzden, Türkiye’de devlet idaresi, kar peşinde koşan bir şirket bile değildir,
Mesele, bütün Türkiye’nin kaynaklarıyla, insanlarıyla
Bu harami düzeninin devamı için bir şirket sermayesi gibi kullanılmasıdır.
Kiralanması, rehin edilmesi, ipoteğe konulması,
Satılması, üzerinde inşaat yapılması, değiş tokuş edilebilmesi bundandır.
Elbette sadece arsa olarak gördükleri vatan toprağından bahsetmiyorum
Pul kadar bile değer vermedikleri, maraba saydıkları
Türk vatandaşlarından, bizden, hepimizden bahsediyorum…
Aziz milletim;
İşte bu yüzdendir ki Türkiye’de yaşamak pahalı, can ucuz, ölmek bedavadır.
Yaşanan faciaların daha dumanı tüterken bir yenisinin patlak verebilmesi bundandır
Ve bizler, işinde gücünde
Vergisini veren, kurallara uyan dürüst vatandaşlar
Haberlere, görüntülere üzülürken,
Daha olanın hesabını soramadan
Başka bir acı olayla sarsılırız.
22 yıldır başımıza gelenlerin haddi hesabı yoktur.
Pamukova ve Kütahya tren kazalarıyla ihmal ve sorumsuzluk düzenleri başlamıştır.
Ermenek’teki Siirt’teki, Amasra’daki Kastamonu’daki İliç’teki Soma’daki maden facialarıyla
Her yıl yaşamak zorunda kaldığımız Karadeniz’deki sel felaketleriyle
Davutpaşa’dan Ostim’e her gün yaşanan iş cinayetleriyle,
Muğla, Antalya, Hatay ve İzmir’deki yangınlarıyla
Doğrudan 11 ilimizi dolaylı olarak 70 ilimizi sarsan depremlerle
Daha bir ayı henüz dolan Balıkesir’deki patlamayla birbirini tekrar etmiştir.
Olaylar hiç şaşmaz bir sıra ile tam olarak şu şekilde gerçekleşir:
1-Canlarımız, insanlarımız ihmal, denetimsizlik, kuralsızlık ve umursamazlık sebebiyle hayatlarını kaybederler.
2- Hızlıca “yayın yasağı” getirilir.
Eş zamanlı olarak propaganda başkanlığının emriyle trol orduları “milletin adamı” mesajları atarlar.
3- Bakanlık yaptığı hizmet alanına tefeci gözlüğüyle bakanların gözü pek sözcüsü
Vakur bir duruşla şu açıklamayı yapar:
“Acılar üzerinden siyaset olmaz. Bu olaylar siyasete malzeme yapılmamalıdır.”.
Çünkü siyaset, onlara göre hizmet et-hesap ver değil;
Üzümünü ye, bağcıyı da bir güzel döv işidir.
4- Devamında, muhalefet ve basın mensupları şeytanlaştırılırlar.
Yayın yasağına uymayanlara, kısa yoldan yurtdışı yasağı konur.
5- Ayar verilen muhalefetten ve basından sonra,
Kendilerinin ne kadar halk adamı olduklarını hatırlatmak lazım gelir.
Devleti yönetenler büyük samimiyetle baş sağlığı mesajları yayınlarlar:
Başsağlığı dileğini ise şu sihirli sözcükler takip eder:
“Kimsenin şüphesi olmasın, sorumlular bulunacak ve mutlaka hesap sorulacaktır”
Cenazelere cenaze yakınlarından daha kalabalık katılırlar, ilk safı kimseye bırakmazlar. Dertleri mevzuatta yapmaları gereken ilk görev değil,
Fotoğraf çektirmek için kameralar önündeki son görevdir.
Uygun olması halinde birkaç damla gözyaşı da akıtılır.
Hatta ihtiyaç hissedilirse Fatiha’yı da kameralara bakmadan tecvidli ve yanık bir nidayla da okurlar.
6- Elbette sorumlular ya doğrudan kendileridir.
Ya da bir takım ayak işlerini görmek için imzalarını kiraya veren alt kademe yöneticilerdir.
O yüzden bu yüksek yönetim kademelerinde,
Hiç kimse hiç kimseden hesap soramaz.
Kimse de gurur, ahlak ya da vicdan meselesi yapıp istifa etmez,
Bakanlar zaten istifayı akıllarından dahi geçiremezler.
7- O sırada, bu şirket rejimin baş sözcüsü ve büyük üstadı zat çıkar ve der ki:
“Kader bunlar, alın yazısı, takdir-i ilahi. Allah rahmet eylesin.”
8- Bu sırada, malum kanallarda, her gece her konuda ellerinde hep aynı çubuklarla konuşanlar
Gerçek sorumluları aklamak için bin takla attıkları programlar yaparlar.
Çünkü herkes ekmeğinin peşindedir.
Ve o çubuklu arkadaşlardan öğreniriz ki,
“Olayda sorumluluğu bulunan 3 çaycı, 2 arşiv memuru ve 4 temizlik personeli tutuklanmış”
Tutuklananların da muhakkak bir organizasyonla bir örgütle hemen bağlantısı kurulur.
9- Kısa süre sonra başka bir skandal patlar ve ölenler öldükleriyle kalırlar.
İşte iktidarın yetkilerinin tadını çıkarttığı, sorumluluklarından kaçtığı 9 maddelik kaçış planı budur.
Bunlar, bir avuç oligark, başlarındaki kayyım,
Devleti şirket, memleketi de şirketlerine sermaye yapmışlar,
Bizim de bunun adına devlet dememizi bekliyorlar!
Bizim buna dediğimiz ve diyeceğimiz bellidir:
22 senedir, günahına girdiğiniz yüzbinlerce vatandaşın hesabını mahşere bırakmayacağız!
Bu kayyım düzeninizi başınıza yıkacağız
Bu ülkenin tüm çocuklarından çaldığınız sevinçlerin
Torunlarına mahcup ettiğiniz dedelerin,
Evlatlarını mezara koymak zorunda kalan anaların babaların
Yerde bıraktığınız vebal yükünü biz omuzlayacağız.
Aziz milletim!
Bu kürsüden aylardır bu iktidarın
Türk milletine karşı bir kalkışma içerisinde olduğunu haykırıyorum.
Bu kalkışma, kişilerle ilgili değil, milletin bütünüyle ilgilidir.
Büyük Türk milletine karşı dört bir koldan giriştikleri kalkışmayı
Kişilere münferiden açılmış savaş üzerinden okumak,
Kişilerle milleti eşitlemek, meseleleri kişiselleştirmektir.
Tıpkı devleti şahsı, milleti tebası gören zat-ı muhteremin yaptığı gibi.
Mesele sadece gözaltılar, tutuklamalar, malum mahkeme kararları da değildir
Mesele siyasilerin üzerindeki yargı sopası da değildir.
Hatta mesele sadece İmralı canisiyle giriştikleri alçak yeni ittifak da değildir.
Mesele iktidardakilerin, iktidarda kalmak uğruna her şeyi ama her şeyi göze almaları,
Sarayın saltanatı için, tek adamın ömür boyu başkanlığı için
85 milyonu sefalet içinde bırakmalarıdır.
Tüm bu yaşadıklarımız bu amaca ulaşmak için onların kullandığı araçlardır.
Çünkü ortada bir saray varsa, saraydan gerisi teferruattır.
Tüm teferruatlar da emin olun bir gün o sarayda toplanır.
Onların vatan dedikleri saraydır,
Bayrakları saraydır,
Siyasi namusları bile saraydır.
Gerisi, herkes ve her şey teferruattır.
Dedim ya her teferruat sarayda toplanır.
Millete gelecek olursak,
Ölmüşüz, tutuklanmışız, mahpus damındaymışız
İşsizmişiz, hastaymışız, yoksulmuşuz, yoksunmuşuz
Hepimiz saray için ancak birer sayıdan ibaretiz.
Değerli kardeşlerim,
Burada başkalarının başına gelen,
Senin de uzaktan okuduğun 3.sayfa haberlerinden bahsetmiyorum.
Hepimizden ve hepimizin sefaletinden bahsediyorum.
Oysa yabancısı değildik,
Biz bunları biliyorduk.
Demokrasiyi, istedikleri durakta inecekleri tramvay diye tarif etmelerinden biliyorduk.
Muhalefetteyken bile tahammülsüzlüklerinden,
İktidara geldiklerindeki kibirlerinden biliyorduk.
Sadece Cumhuriyetimize değil,
200 yıla yaklaşan demokrasi birikimimizin kahramanlarına hakaretlerinden biliyorduk.
Anayasa’yı tanımamalarından, Anayasa Mahkemesi kararlarını yok saymalarından biliyorduk.
İktidar ve ikballeri için,
Aziz milletimizin varı yoğu devletini, Fetö’cülere peşkeş çekmelerinden biliyorduk.
Aynı zarftaki üç oyu geçerli, bir oyu geçersiz saymalarından biliyorduk.
Mühürsüz zarfları geçerli saymalarından biliyorduk.
Tek adam rejimiyle, asil bir milletin kaderini, bir kişinin iki dudağı arasına hapsetmelerinden biliyorduk.
Hakkını arayan çiftçiye, ananı da al git diyen de bunlardı.
Evladının mülakatlarda harcanan geleceğini soran babayı azarlayanlar da bunlardı.
Soma’da yüreği yanan madenciyi tekmeleyen,
Evsiz kaldık diyen anneyi itip kakanlar da bunlardı.
Kumpas davalarında savcılığa soyunanlar da,
İşine gelmeyen mahkeme kararını tanımayan, işine geldiğinde en hukuksuz işi bile yere göğe sığdıramayanlar da bunlardı.
Nelere şahit olduk hatırlayın!
Haber yapan gazetecilerin zulmü uğradığına şahit olduk.
Şanlı ordumuzun subaylarının boğazlandığı hukuk kumpaslarına şahit olduk.
Siyaset yapan siyasetçilerin demir parmaklıkların ardına atıldığına şahit olduk.
Neler gördük neler.
Demokrasiyi, kendilerini onaylamak zanneden bu gözü dönmüşlük,
Maalesef artık gemi azıya aldı.
Şimdi çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar.
Milletimizi sokağa çıkarsanız yakarız diye tehdit ederken,
Sokağa çıksınlar diye de tahrik ediyorlar.
Artık biliyoruz, kaos peşindeler.
Buradan hatırlatıyorum, siyaset tarihi göstermiştir ki,
Kaosu yaratanlar, o kaosun altında kalmaya mahkumdur.
Öz milletine illet-zillet diyebilecek kadar gözü kararmış bir kibri buradan uyarıyorum;
Büyük Türk milletinin ferasetini unuttunuz.
Bunun siyasi faturası ağır olacak!
O feraset ki;
Milleti, milletin değerlerini, devletin kurumlarını, demokrasiyi,
Adaleti yerle yeksan eden bu nobran iktidarı,
Tarihin çöplüğüne gönderecek kadar da güçlüdür.
Sanat yaptığı için sanatçıya,
Haber yaptığı için gazeteciye,
Siyaset yaptığı için siyasetçiye reva gördükleri zulmün tek bir izahı var;
Gidiyorlar ve bu gerçeği gördüler.
Geleceklerini kurtarmak adına,
Siyasallaştırdıkları yargıyı, kendi ikbal ve istikballerinin kölesi getirenler,
Yaptıkları işin, hangi sonuçları beraberinde getireceğini unutmasınlar.
Kritarşi diye yönetim biçimi vardır.
Yunanca "krito” yani hakim ve "arkhe" yani hükümet kelimelerinden türetilmiş bir yönetim biçimi…
Jüristokrasi yani “hakimler” yönetimi olarak da tanımlanır.
Kritarkların yönetiminde, devlet ve yargının ayrı olduğu,
Yargı kurumlarının yasaların yürütülmesi ve uyuşmazlıkların çözümü yanında,
Yasama yetkisine sahip oldukları da düşünülür.
Demokrasi dışıdır ve oligarşiktir.
Yetki gaspı yaptığı kabul edilir.
Adı tarihte kalmıştır ama gelişmemiş demokrasilerde sıklıkla görülür.
Kritarşide ülke hakimlerin yorumlarıyla şekillenen kanunlarla yönetilir.
Son dönemlerdeki yargılamaları ve tutuklamaları,
Bu egemenlik zemininde yapanlar,
Türkiye’nin cumhuriyet ile yönetildiğini,
Ve herkesin kanun önünde eşit olduğunu akıldan uzak tutmasınlar.
Türkiye’de siyasi köle yoktur.
Demokratik hak ve hürriyetlere sahip, onurlu insanlar vardır.
Buradan,
Yürütmenin ve yargının harabeye dönmüş yapısı içerisinde,
Halen nefes alan, kıyıda köşede de olsa, halen görevlerine devam edenlere,
Yahut susarak bu karabasanın geçmesini bekleyenlere,
Kısaca ehli namus ve ehli vatan çoğunluk Türk evlatlarına sesleniyorum:
Her neredeyseniz, yerinizden çıkınız,
Kafalarınızı artık kaldırınız!
Bugün vicdanınızın almadığı bu vicdansızlık düzenine,
Bugün namusunuzun müsaade etmediği bu namussuzluk düzenine,
Bugün aklınızın kabul etmediği bu akıl dışı yağma düzenine,
Susarak veya saklanarak daha fazla direnemezsiniz!
Ya çarka girip yok olacaksınız,
Ya da o çarka çomak sokacaksınız!
Bilin ki sizler, 7 düvelin çarkına çomak sokan kahramanların evlatlarısınız!
Cüzdanınızda taşıdığınız kartların üzerinde yazan
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ibaresi
Kendi milletine meydan okuyanların değil,
Dünyaya meydan okuyanların kurduğu devletin adıdır.
Kanunsuz emirleri reddedin!
Hukuksuz kararları vermeyin!
Kendi kardeşinizin kanına girmeyin!
Kul hakkı yiyenlerin hanı yağma sofrasındaki kırıntılara tamah etmeyin!
Şeref ve namusunuzu kirletmeyin!
Hukukla, adaletle bağdaşmayan bu düzenin sopası olmayı,
Aracısı olmayı, eli olmayı, hınk deyicisi olmayı reddedin!
Kısaca mesleğinizin namusuna sahip çıkıp,
Sizi yetiştiren bu büyük millete ve cumhuriyete olan borcunuzu ödeyin!
Aziz milletim,
Kıymetli dava ve yol arkadaşlarım;
Bugüne kadar
Ölenlerimiz öldükleriyle kaldılar.
Geride kalanlar, kaybettikleriyle kaldılar.
Millet kendini, sessiz, yalnız ve çaresiz hissetsin diye
Her seferinde daha da şiddetlenen darbelerini
Milletin üzerinden hiç sakınmadılar!
Bugüne kadar, bu vatan toprağında
Nerede ulu bir ağaç gördüler, onu kestiler,
Nerede bir sakin göl buldular, onu kuruttular,
Nerede orman buldular, onu yaktılar,
Bir avuç çayır bırakmadılar, betona gömdüler,
İşlerine gelmeyen her fikre terör dediler,
Haksızlığa ses çıkartan kim varsa, susturdular.
Zulme uğrayan her kim varsa, bir tekme daha vurdular.
Bundan 12 sene önce o parka göz diktikleri zaman
Karşılarında milyonlar bu sebeple dikildi.
Halen karınlarına giren ağrının sebebi
Orada hep milletin bir arada olmasıydı, konuşabilmesiydi, haykırabilmesiydi.
Dindarı, seküleri,
Sağcısı, solcusu,
İşçisi, genci, yaşlısı
Herkes Cumhuriyet için oradaydı.
Bunların talanlarına, yalanlarına, utanmazlıklarına
Hep birlikte hayır demek için oradaydı!
Bu yüzden onu hiç unutmadılar!
Ne zaman yeni bir telaş içerisine girseler,
Ne zaman çaldıkları minare, kılıfa sığmasa,
Ne zaman şapkalarından çıkartacakları barış güvercini teröristbaşı olsa,
Akıllarına müflis tüccarın ilk yapacağı şey geliyor
Ve eski defterleri açıyorlar.
En büyük korkuları konuşan ve tepki veren millet olduğu için
Bunun bir tezahürü olan Gezi’yi hiç unutmayanlar,
Peşini bırakmayanlar,
Sinan Ateş’in kanının yerde bıraktılar.
Azmettiricilerini takipsizlikle ödüllendirdiler.
Sıla bebeğimizi, Narin kızımızı mezara koydular.
Katledilen yüzlerce kadının katillerini sokaklara bıraktılar.
53 binden fazla insanımız öldü depremde
Geride kalanlar, kimsesizlikleriyle kaldılar
Cumhurbaşkanı diye bildiği kişiye, “Halen evsizim” diyerek
Çaresizlikle yakaran vatandaşı, suçlu ilan edenler iktidarda kaldılar!
Yüzbinlerce dönüm orman, milyonlarca ağacımız yanıp gitti
Kimse üzerine alınmadı.
O yanan arazilere çökenler, ceplerini doldurduklarıyla kaldılar!
Enflasyonu kısa kısa %44 açıklayıp,
Memura işçiye emekliye %15 enflasyon farkını zar zor sadaka diye verenler
Utanmadan iktidarda kaldılar!
Utanmazlıktan aldıkları cüretle
Çifte vergiler aldılar, durmadılar
Şimdi de bin liralık elektrik faturasını iki bin liraya yuvarlayıp
Üstüne kamu hizmetine küver yazdılar.
Sağcı öldü, solcu öldü sustuk.
Zengin öldü, fakir öldü, sustuk.
Alevi öldü, Sünni öldü, sustuk.
Kürt öldü, Türkmen öldü, sustuk
Seküleri öldü, dindarı öldü, sustuk
İşte tam da bu suskunluktan güç aldılar.
Ev aldın çöktüler.
İş kurdun, batırdılar.
Çocuk okuttun mülakatta elediler.
Her umudu karartırlar.
Her sevinci soldurdular.
Her sesi susturdular.
Ama susturamadıkları ve susmayacak ses buradadır,
İstibdadın zinciri kırılıp hürriyet bu vatana hakim oluncaya kadar bu kürsüdedir
İYİ Parti, milletin avazı bir yer bulsun diye
kendisini feda edenlerin partisidir.
Son ocağın sönmeyen ateşi
Aziz vatanın son kalesidir.
Bugün Ekrem İmamoğlu’na iddianame
Hüseyin Baş’a denetimli serbestlik,
Ümit Özdağ’a tutuklama kararı yazan,
Müsavat Dervişoğlu’na yazılmış tehdit mektuplarını okuyan bu düzen,
Dün Ergenekon’da şerefli Türk subaylarına
İhtilallerde bu ülkenin aydınlarına, genç umutlarına yaptığı gibi
Eğer bu devrana dur demezsek,
Yarınlarda hepimizi ihanet senaryolarına kurban edecektir.
Bu yüzden mesele şahıslar meselesi değil
Türk milletinin şahsiyeti meselesidir.
İnşa edip kutsadıkları bu düzende,
Kimin ne olduğunun önemi yoktur.
Bu rejimin meşruiyeti tartışmalıdır.
Darbe dönemlerine rahmet okutacak,
Sıkıyönetim uygulamalarını aratacak,
Örtülü bir istibdat yönetimiyle karşı karşıyayız.
Bu gayrimeşruluğu da en zavallıca ve alçakça yöntemlerle,
Her gün Nazi propagandalarına taş çıkartırcasına,
Bizlere “yerli ve milli” diye sunabilmektedirler.
Stalin’in talimatnamelerine taş çıkartırcasına,
Her gün başka bir kararla bir yerlere çökmelerini
Bizlere yeni Türkiye diye satabilmektedirler.
Bugün terörisbaşı ile açık ittifak edecek kadar had bilmezlikleri de bundandır.
Hudut namustur diyen her kim varsa,
Türkiye’yi BOP projesine kurban etmek istemeyen her kim varsa,
Tek devlet değil, Türk devleti,
Tek vatan değil Türk vatanı,
Tek Bayrak değil, Türk bayrağı
Tek millet değil, Türk milleti diyen her kim varsa,
Ezcümle bu saray istibdadına, karşı çıkan kim varsa,
Cumhuriyet Türkiye’si isteyen, Mustafa Kemal Atatürk’e şükran ve minnet besleyen
Her kim varsa,
Hedef tahtasına koyulmasının sebebi,
Tehdit edilmesinin, tevkif edilmesinin sebebi bundandır!
Emekli kardeşim, memur kardeşim;
Alamadığın hakkın, maaşın, bil ki bunların cebindedir.
İşçi kardeşim, şantiyede, fabrikada, madende alın terinden ürettiklerini
İsviçre’deki bankalarda istifleyen, lüks teknelerde şampanya diye patlatan bunlardır.
İşsiz kardeşim, senin mülakatlarda elenme sebebin
Giremediğin işe, diplomasız hem de sınavsız bunların çocukları girsin diyedir.
Peki bu örgütlü kötülüğü iktidarda tutmak için daha kaçımız öleceğiz?
Bu tefeci bezirgan düzenin kasalarını doldurmak için daha kaçımız tutuklanacağız?
Kaçımız iftiraya uğrayacak, saldırıya uğrayacak, tehdit edilecek,
Kaçımız işsiz kalacak,
Kaçımız mülakatta elenecek, işinden olacak, bebeğini çocuğunu kaybedecektir?
Buna daha ne kadar susacağız?
Milletimizin bu acılarından beslenip semirmelerine,
Kendi talihlerini bize kader diye yutturmalarına,
Kendi iktidarlarını bize devlet diye satmalarına razı mı olacağız?
Hayır, olmayacağız!
Yeter, susmayacağız!
Bu düzene asla teslim olmayacağız!
Aziz dava ve yol arkadaşlarım,
Bugün yaşadığımız imtihan işte bu soruya cevap vermekten geçmektedir.
O da harekete geçmek, bu mücadeleye cehd etmektir!
Türkiye’nin meselelerine vurmak üzere bu YUMRUĞU kaldırmaktır!
Bu dünyanın imtihanı, zulme karşı mukavemet göstermektir.
Zulme karşı omuz omuza, sırt sırta durabilmektir.
İşte bunun adı Cumhuriyeti muhafaza ve müdafaa etmektir.
Türk evladına düşen yegane vazife budur.
İYİ Parti diktatoryal heveslerin panzehiridir.
İYİ Parti Cumhuriyetimizin ve demokrasi geleneğimizin yılmaz bekçisidir.
Buradan iddia ediyor ve hatırlatıyorum;
Güneş doğunca karanlığınız,
Karanlık gidince bataklığınız,
Bataklığınız kuruyunca zulmünüz bitecek.
Bu yüzden İYİ Parti,
Bölen değil, birleştiren olacak
Kavga eden değil, barıştıran olacak
Susan değil, konuşan olacak
Gören, bilen ve duyan olacak.
Uyuyan değil, harekete geçen olacak!
Marjinallikten uzak duran,
Dar bir alana sıkışmayan,
Merkezde buluşan olacak!
Çünkü İYİ Parti olarak biz,
Başkalarının bize kader diye sunduklarını kader diye sineye çekmeyenleriz
Biz, 101 sene önce,
Türk milletinin ortak kaderi için Cumhuriyet kuranların evlatlarıyız
İşte bugün 101 sene sonra, içinde bulunduğumuz imtihan da,
Cumhuriyetin harcanmasına, yok olmasına karşı koyup koymayacağımızdır!
Herkes iyi bilsin ki;
Hem karşı koyacağız, hem de baş koyacağız!
Bir mirasyedi gibi onun yitip gitmesine seyirci kalmayacağız.
Onu hak eden, şeref ve haysiyet sahibi yurttaşlar olarak ona dört elle sarılanlar olacağız.
Türk milletinin kaderi,
Hürriyetle istibdat arasındadır
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Türk milletinin kaderi,
Cumhuriyetle saray arasında yapacağı seçime bağlıdır.
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Türk milletinin kaderi,
Ömrünü, bir faninin ömrüne bağlamakla,
Binlerce yıllık hür tarihine ram olmak arasındadır.
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Türk milletinin kaderi,
Kuralsızlığın ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü
Mafyaların, çetelerin cirit attığı şehirlerin ve sokakların içinde korkarak yaşamakla,
Hür ve eşit olarak, müreffeh ve mutlu bir Türk vatanında özgüvenle yaşamak arasındadır.
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Türk milletinin kaderi,
50 bin vatan evladının katilini muhatap alanlarla,
Bu muhataplığı ihanetin cisimleşmesi olarak görenler arasındadır.
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Türk milletinin kaderi,
10 milyon yabancıyı bu topraklara doluşturan,
Kendi vatandaşını kendi vatanında yabancı haline getirenlerle,
Bu vatanı, bu vatanı kuranların çocukları olduğunu bilenler arasındadır.
Biz bu seçimi çoktan yaptık!
Bugün,
İktidarın, iktidarda kalmak için göze alabildiklerini
Atatürkçü, milliyetçi, cumhuriyetçi, vatansever, vatanperver herkes,
Bu dünyanın imtihanını,
İnsanca yaşayabilmek için,
Şeref ve gurunu çiğnetmemek için,
Kısaca vatan ve namus için göze almak zorundadır.
Hak ettiğimiz hayatı yaşayabilmenin
Cumhuriyet nizamını, demokrasiyi,
Hukuk devletini yeniden tesis edebilmenin yolu da bellidir
Dilde bir olacağız,
Fikirde bir olacağız,
İşte bir olacağız
Dilimiz bellidir: Adalet
Fikrimiz bellidir: Hürriyet
İşimiz bellidir: Cumhuriyet
Bu kalkışmaya son vereceğiz!
Bu karanlığı dağıtacağız
Bu saltanatı yıkacağız.
Ne diyor Hazreti Ali;
Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa, bil ki sonu yakındır!
Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa, bil ki zafer yakındır!
Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz!
Cumhuriyeti yıktırmayacağız!
Türk vatanını böldürmeyeceğiz!
Allah bizleri muzaffer eylesin.
Hepinizi saygılarımla selamlıyor, yüce Allah’a emanet ediyorum.
Haber : İYİ Parti Haber Merkezi
ETİKETLER : Yazdır